Abant Gezisi ve Mistik Güçler


      Yollara düşmeyeli çok uzun bir süre olmuştu, iş-ev arası sıkışıklığı işte, öyle olunca bir seyahat planı bile yapmak imkansız gibi oluyor. Neyse ki bu rutinliği kıracak bir olay oldu ve geçen hafta annemler İstanbul'a geldi. Mayıs'ı da getirdiler, evimizin ilk kedisi ve annemden başka kimseye sevdirmez kendini, bizden de nefret eder ve tabii ki evin ikinci kedisi Summer'la hiç anlaşamıyorlar. Evin içinde sürekli bir koşturmaca, gürültü, yerlere düşen saksılar, havada uçuşan bardaklar gibi değişik görüntüler oluyor. Summer tam bir baş belası, oyuncu, yılışık, herkesin kucağında uyuyabilir, herkesin tepesine atlayabilir. Mayıs uyurken tepesine atlıyor her seferinde dayağı yiyiyor. Evin içinde hep bir koşuşturma, dediğim gibi hayat da bir koşuşturma saçma sapan işte tam da bu yüzden bisiklete de uzun süredir binemiyordum, sürekli bir bahane bulabiliyor insan, şimdi ne alakası var motosiklet gezisi-abant ve bisikletin geliyorum yavaş yavaş. O gün iş çıkışı bisiklete binmeye kendimi ayarlamışım, Motosikletimi park edip yukarı çıkıyorum, ve hemen şort- tsört balkona, oda ne ön lastik patlak. ''annneeeğğğ'' diye bağırıyorum, ee nede olsa eve anne girdiği zaman her şey anneye sorulur, kaybolan çoraplar, bulunamayan terlikler falan. Annem hakim olaya tabii.''samur'' diye başlıyor cümleye, annem summer'a samur diyor, mayıs balkonda güneşlenirken gitmiş üstüne atlamış yine, mayıs iki patisinin arasında pata pata vururken boğuşma başlamış, bir anda ''tısss'' diye bir ses ve ikisi de odalara kaçmış bütün gün kavga etmemişler. İyi o zaman iki bira alıp, film izlerim diyorum ben de...

aslında sevimliler



    Ertesi gün Can arıyor, Ankara'dan. ''Olum özledim lan seni, hadi gel buluşalım'' aa nasıl olur olur mu ki, Bolu'da buluşalım o zaman, oradan Abant'a gideriz diyorum bir anlık gazla. Güzel plan sonuçta da iş çıkışı 230km hem de geceye kalmak fikri pek sevimli durmuyor.

temsili, oklar bizi temsil ediyor

     MG grubuna söylüyorum kimse oralı olmuyor, MG tuhaf bir motosiklet grubu, GTK diyip geçiştiriyorlar. (Güzel Teklif Kahretsin) Aylardır bir kamp organizasyonu beceremedik de, sürekli aksilikler, bi arkadaşımızın ayak parmağı kırıldı, birisinin eşi motosikletini satmazsan ayrılırım vetosu çekti, bi kısmı şehir dışında, bir diğeri ülke dışında, birisi daha yeni Transfagarasan virajlarını yaptı,  işlerdi güçlerdi bir türlü toplanamadık sonuçta. Benim teklifime de hali hazırda gezide olan ve o sırada Kütahya'da olan Serhat ''aaa abi ben de abant'a geçerim o zaman'' diyerek Mehmet Can ''aaa süper kamp deneyimi yaparım'' diyerek atladı.

    O zaman ben de işten erken çıkar, motosikletimi yükler ve gündüz gözüyle sürerim diyerekten planımı yapıyorum, sabah bir mesaj ''buğra, ben direkt istanbul'a geçicem, pazartesi iş var ya dinlenmiş olurum'' diyordu serhat. iyi tamam, olsun, olur, adam haklı. Öğlen 2 de bir mesaj daha ''bığra kardeşimi hastaneye kaldırmışlar'' hayda geçmiş olsun, neyse ki önemli bir şeyi yokmuş. Ben eve gidiyorum, tabii iki motosiklete sığacak şekilde kafamda tasarlamıştım yükleri, benim motosikletin çanta demiri olmadığından sığdıramıyorum. tam 1,5 saat onla uğraşıyorum, hava da sıcak, kan ter içindeyim. Can arıyor ''abi bir diş fırçası aldım ben, sen de öyle yap'' ama yapamıyorum işte. 30 yaş üstü motosiklet binicisi tüm detayları düşünmeli sanki, o esnada 2 bira içsem diş fırçamı alır çıkardım yola ama inat ediyorum bu eşyalar bu motora sığmalı. En sonunda sırt çantası taşımayı göze alıyorum ki benim selem çık fıtıfıtı yapacak onu da biliyorum.

çükübik

     Kontörüm de bitiyor arada, kredi kartıyla almaya çalışıyorum o sırada, hata veriyor. Bihter uğraşıyor o da alamıyor, kontörsüz bir şekilde kontrolsüzce yola çıkıyorum resmen

bu arada ahanda mistik güç

    Saat 17.00 'da yola çıkmayı planlarken 18.15 de ancak marşa basabiliyorum. Salak gibi hemen E-5'e çıkmak yerine o dalgınlıkla sahil yoluna dalıyorum, trafik var, aralardan sıyrıla sıyrıla gidiyorum. Zaten iyice stres yapmışım, deli gibi terliyim, kaskın içinde nefes almak bile zor geliyor ama bir 15 dakika sonra rahatlıyorum. Tüm aksiliklere rağmen yoldayım, 15 dakika önce dişlerimi sıkarken şimdi sırıta sırıta gidiyorum.

     70 km sonra bi benzinciye giriyorum, Tek diş gösteriyor ibre, yani aslında 50 km'den fazla gider ama garantiye alalım diyorum. ''abi fulle'' ''abant'a abi'' ''evet kamp'' ''yok, sadece plaka 41'' gibi cevaplar vereceğim çeşitli sorular soruyor. Çok karizmatiğim cevapları verirken. Pompa 'tlank'' ediyor, o sırada ampul tutar gibi depo kapağını tutuyorum elimde, pompa çıkıyor depodan, depo kapağını takamıyorum, girmiyor, anahtar sıkıştı, kapağın dişlisi kapalı, anahtar çıkmıyor. Bütün karizma yerlerde. Bildiğim 3-5 küfürü ardı ardına sıralıyorum o anda. Neyse ki yedek anahtar yanımda, işte 30 yaş üstü sürücü deneyimi GTK. Depoya poşet sıkıştırıyoruz.

ampul, pardon depo kapağı

post modern depo kapağı çalışmamız

   İşte o 5 dakika içinde gitmekten vazgeçiyorum, bunca engel varken gidilmez, ama yine de son bir deneme yapıyorum. Kaskı giyiyorum, marşa basıyorum, Bolu yönüne 3 km gidiyorum, ve 8-9 küfür daha bildiğim çıkıyor ortaya, cep telefonum benzin istasyonunda kaldı. eve doğru sürerken kendimi nasıl sıktıysam dişlerim ve ellerim ağrıyordu.
sabah uyandığımda manzaram
                                         
hayal ettiğim

    Aslında sadece diş fırçamı alıp çıkmalıydım yola diyorum 4. birada, 6. birada Can'ı arıyorum ''sabah geliyorum lan 6'da yola çıkıcam diyourm''

göl manzaralı olmasa da güzel bir kahvaltıyı hak etmiştim

     Yola gitmenizi istemeyen mistik güçler de olacak ya bir kestirme yol bulun ya da yola çıkmayın ve yedek anahtarınız hep yanınızda olsun...


Bonus;


sen hala gitmedin mi diyen mistik kedi Mayıs