üç tas kayısı hoşafı uçmakdere


   
    Yok orası olmaz, burası olmaz, vay yağmur var, yok hava soğuk, zincirim bitti, motosikletin rodajı var, cuma günü işim var, çok yoruluruz diye diye yola çıkıyorduk. Evet Tekirdağ taraflarında hava açıkmış haydiğin o zaman...

burası iki gün önce gittiğim ayedos ama olsun, böyle bir yer için gidiyorduk ne de olsa


    Sercan gece çalışmış uyumamış, ismini vermek istemeyen bir katılımcı ise henüz hastalıktan çıktım-çıkacam durumlarında. Yağmurlu bir İstanbul sabahında buluşmak suretiyle üşüyerek de olsa Küçükçekmece dolaylarında sercan'la buluşuyoruz. Ben ''Edirne yapalım.'' diyorum. O ''akışına bırak Buğra'' diyor. Akışına bırakıyorum her zaman olduğu gibi.

     Tekirdağ'a doğru sürmeye başlıyoruz. ''Neden yavaş gidiyorsun!'' diye çıkışıyoruz üçüncüye, radar var diyor, peki falan derken hop çevirme, yüreklerimiz ağzımıza geliyor amma velakin bizi sadece rutin kontrol için durdurmuşlar. ''ne zamandır motosiklet çevirmiyroduk'' diye eğleniyorlar. evraklar tamam da neden tem'den gitmiyormuşuz diye tavır yapıyorlar bize.

      Tekirdağ'da yemek molası veriyoruz, Köfteler çok pahalı, bir aylık mutfak masrafını bırakıp çıkıyoruz ve sonra Mıstıfı'nın sayesinde tanıştığım peynir helvasını yemeye gidiyoruz.

hem de dondurmalı


      Uçmakdere virajlarına geldiğimizde artık grup sürüşü diye bir şey kalmıyor, herkes tek, çetin virajlarda kah pegleri yere sürtüyoruz kah dirseklerimizi derken kasabaları geride bırakmışız.




:(

uçmakdere köyü

oha ne bu mutluluk gençler
     Bundan yıllar yıllar önce, ps2 yeni çıktığı dönemler, 3 kişi aynı takımda olur, kafalar güzel, karşı takımı yenmeye çalışırdık, Sercan'la bir repliğimiz vardı. ''3 kim ya!'' Genelde taç çizgisinin ötesinde, uzaklarda, kafasının üstünde 3 ikonu yanan bir oyuncumuz olurdu. İşte bu gezide de ''3 kim ya'' diye ara ara sorguladık. Ama seviyoruz kendisini, insan kardeşini sevmez mi hiç.

bu açıklamalardan sonra taş düşebilir kafama


    Sonra ''3'' bize Güneyli Köyüne gitmeyi önerdi, bence olur, zaten pek de bi plan yok kafamda.Çok da güzel fotoğraflar oldu.





    Güneyli'de kalacak yer problemi yaşadık, inşaat içinde kişi başı 75 lira gibi komedi bir fiyat çektiler bize, oh ne güzel dedik ve Gelibolu'ya doğru gittik

    Baktım örtmen evi tabelası, dedim temizdir şimdi tuvaletleri falan, boş oda da var, motorları koyalım şöyle, heh bi de her yerinden zincirleyelim, istanbul'dan geldiğimiz belli olsun.


      Gelibolu'yu gezdik biraz, yaklaşık 13 dakikamızı aldı gezmek, iki bira içmek için bir yer ararken orayı bulduk, hem deniz kenarı, hem tuborg var hem de ev patatesi.



   Hem öğrencilik hayatımda hem de çalışma hayatımda (çalışma hayatım diyince pek bi inandırıcı olmadı ya neyse) her zaman salaş birahaneleri tercih ettim, bayılıyorum öyle yerlerin hizmetine, kokusuna, samimiyetine. o kadar uzun bir süre geçmişti ki, ne kadar salaş olursa olsun, tuvaletinde el kurulamak için kağıt koyan mekan göremiyordum, çok mutlu oldum, o mutlulukla sanırım 7-8 bira içtim


mekanın müdavimleri
   Gecenin ilerleyen saatlerinde sercan, ben ve 3 otele doğru yola çıktık, birer bira daha almışız, en son gece yarısı, 3'ün uykusu kaçıp motorlar yerinde mi demesiyle camdan bakıyorum, klasik istanbullu tavırları hep, tam bir istanbul beyefendisiyiz yani. Ayrıca tuvaletler iğrençti.


   Sabah şiddetli baş ağrısı, tarihi geçmiş tereyağ, iğrenç bir çayla gelibolu'ya güle güle diyrouz ve bizim çocuklar çok kültürlü olduğu için Piri Reis müzesini gezdirmiyorlar bana. Şarköy'e kadar hiç durmadan giriyoruz. Düzgün bir  çay içiyoruz ve kahvaltı yapıyoruz da anca baş ağrısını biraz olsun hafifletebiliyorum.

Şarköy'e gelmeden önceler
   Çok çılgın, çok öğretici bir gezi değildi belki ama güzel virajlar, oksijen, eski dostlarla güzel muhabbetler gayet iyiydi. Bir sonraki şuursuz gezide görüşmek üzere diyelim